çünkü Duvarlar çünkü Tanımlar…

Şair Cahit Koytak’ın “”ben yokum, beni karıştırmayın; kulaklarımı balçıkla sıvadım ben, kafamın çatlaklarını, kalbimin deliklerini de dualarınıza, âminlerinize…“” mısralarına yaslanarak güzel bir kitaptan bana arta kalanları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Caner Yaman’ın 2022 İndigo yayınevinden çıkardığı “İyileşmek” kitabıyla başlamak istedim. Kitap, 212 sayfa ve hayatın içinden konu başlıkları, özgün bakış açısıyla beraber dolu dolu cümlelerle hazırlanmış bir eser.

İyileşmek… dokuz harf ama derinliği uzun bir kelime. Çünkü insanın, hastalandığını fark etmeden geçirdiği her an anlamsız, eksik, hissedilmeyen süreçlerdir. Yaşamın ne kadar farkındayız? Ne kadar sorguluyoruz? Bir eylemi sergilerken, bir sözü söylerken ne kadar düşünüyoruz? Bazen hiç, bazen az. Çok olduğu nadir… Biraz empati kurma anlayışımız olsa bu derece acı ve eksiklerin etrafımızı kuşattığı bir dünyada oksijen tüplerine ihtiyacımız kalmaz, havanın gerçekliğiyle ciğerlerimizi ve ruhumuzu doldurmuş olurduk. Birbirimizden kaçarak hayvanlara, kitaplara, sokaklara, sanata daha büyük anlamda inanca sığınmamız bu yüzden. Kırmadan kırılmadan, dibine kadar hissederek yaşamak… Yazarın emekle işlediği satırlarını okurken; hissettiğimizi, sevdiğimizi, yaşadığımızı SANDIĞIMIZ yere dikkatimizi vermememizi istiyor. Sanmayı sorgulamak… Sahi ne gerçek, ne sanrı? Eminim ki çoğumuz bu ikilemin arasında sıkışıp kalmakla gün deviriyoruz. Ama kitabı bitirince gerçeği görene kadar sanarak yaşayacağımı anladım. Evet, tam olarak bu; sen kendinden emin olmalısın, çevrende yaşadığın sahtelik veya gerçekliklerin seninle alakası yok. Tıpkı iyileşmenin ilk adımı olan kendini bilmek yolculuğuna adım atmak gibi…

Yazarın, hayatın içinden edindiği tecrübelerden yola çıkarak eserini hazırladığı aşikar. Satırları okurken kimi bir dostuyla muhabbet ettiğini hissedecek, kimi bir büyüğünden öğüt dinlediğini ama ortak paye yalnız olmadığınızı hissedeceksiniz. Dünya iki kavram üzerine kuruludur derim hep, “biri iyi, biri kötü”, bunun ortasını iddia edenler varsa kulak kabartmaya ihtiyaç bile duymuyorum. “İyi olmaya çalışmak diye bir şey yok anlayacağınız.” Ama dönüşüyorum diyebilirsiniz, ya kötülükten sıyrılıp iyiye, ya da iyiden sıyrılıp kötüye dönüşüyorum… Ortası yok bu işin, dengesizlikte kalıp çevrenizdeki insanlar dahil başta kendinizi aldatmaktan başka bir şey olamaz. Caner Yaman bu anlamda hangi tarafa ait olduğunuzu anlamanızı kolaylaştırıyor. Kitap satırları arasında iki sayfaya yakın vurguladığı ve benim her vurgulayışta fosforlu kalemle çizdiğim “DERT ETME KENDİNİ BİLİYORSUN.” cümlesi… Yaratan’ın haricinde insanı kendisinden başka çok iyi bilenin olmadığını ısrarla hatırlatıyor.

Acılardan geçiyoruz, mutluluklardan, korkulardan, umutlardan, gözyaşlarından, kahkahalardan… Kısaca geçip gidiyoruz bu hayattan, ardımızda kalanları görmüyor muyuz, hiç mi bir sela sesine, ölüm haberine denk gelmiyoruz? Geliyoruz elbet, kulaklarımızın arsızlığında, gözlerimizin perdelerinde asılıp kalıyorlar öylece. Oysa kaldırsak perdelerimizi, kulaklarımıza duyma ahlakı yüklesek gerçekten daha farklı olabilir mi? Eminim ki bir şeyler değişir. İyileşsek hani, birbirimizi hasta edeceğimize şifa olsak, yara değil merhem, zaman kaybı değil, zaman ferahlığı versek… Satırlar arasında denk geldiğim bir diğer anlamlı cümle gibi “Herkes bu kadar iyi bu kadar merhametliyse bunca acı neden?” yani gösterişte kalmasak, ciddi ciddi karakterimize işlemiş olsa o iyilik, o merhamet… Yazar işte burada imdadımıza yetişerek korkma! diyor, merhamet ve iyilik senin içindeyse sahtelik elbet kaybedecektir.

Kimse daimi mutlulukta ve acıda kalamaz, bu insanın dönüşüp gelişmesini engeller, nasıl gökyüzünün ve yeryüzünün bir döngüsü varsa insanın da bu değişim ve dönüşümde ilerlemesi doğaldır. Ancak bu döngüye ben daha farklı bir açıdan bakmaya kararlıyım; bir bahçe düşünün ve oraya ait olduğunuzu, yapraklarınızı o bahçeye dökersiniz, o bahçede büyür, yeşillenir ve meyvelenirsiniz. Galiba bize acı gelen yer hayatta burası oluyor. Döngüyü yaşayacağımız yerin belirli olmaması… Bir bahçeye, eve, kalbe ait olamamak. Evet, sürüklenmek nasıl bir gemiye bile iyi gelmiyorsa, bir kaptana ve rotaya ihtiyacı varsa ait olmadığımız yerlerde dönüşüp değişmek de bizlere zarar veriyor. Bunun da çaresini şöyle veriyor Caner Yaman “Ses çıkar kendine, yüreğinin odalarını karıştır, gürültü yap, kendini huzursuz et, yık bir şeyleri. Kendi yılgınlığına ses çıkarmadan yaşadığın yıkımların önüne geçemezsin.” Ben bu cümlelerden bir bina örneği çıkarıyorum. Depremin şiddetine uğramış bir bina… Sinip beklemiş, öylece durmuş, yenilenmemiş, güçlenmemiş bir bina, ama içine taşınanların kalplerini kırmamış, enkaz yığınlarının altında bırakmamış; tam tersini yaşamış, o binaya girenler kolonlarını kesmişler, duvarlarını paramparça etmişler, kirletmişler ve sonra çekip gitmişler… Hayatta bu binaya acımış ve çok şiddetli bir şekilde sarsmış onu. Garip değil mi, halbuki hayat binaya acırsa ona zarar vermemeliydi… Tam tersini yapmış, ona bir zarar vermiş ki temelinin sağlamlığını, eksikliklerini görebilsin. İster aynı yerde daha sağlam bir şekilde inşa etsin kendini, isterse farklı bir yere gitsin. Kısaca aitliğini kendisi tercih edip, yenilenip değişmesi için bunun gerekli olduğunu yazar da kendi kaleminden bu şekilde ifade eder.

Sizlere satırları, anlam dünyamdan daha da genişletebilirim. Ama iyileşmenin derininde yakaladıklarımın kısaca bunlar olduğunu söyleyebilirim. İyileşmek yaralanmanın sonucu gerçekleşen bir olaydır. Bunu anladığınız zaman önce kendinize ardından çevrenize yardımcı olmaya başlıyorsunuz.

Kitabı iyileşmeden önce, iyileşme aşamasında ve iyileştikten sonra okumanızı tavsiye ediyorum. Ait olduğunuz yerde dönüşmeniz dileğimle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir